DÜĞÜNLERİMİZ

Yaz mevsimi tüm sıcaklığıyla yüzünü gösteriyor. Afyonumuzda olduğu gibi Türkiye’nin hemen hemen bütün illerinde yazın hararetini en yüksek seviyede yaşıyoruz. Gündüz pek dışarı çıkmamaya çalışıyor, gece ise sıcaklığın normal seviyeye düşmesiyle birlikte parklara, bahçelere, açık alanlara hücum ediyoruz.

Mevsimin, tüm sıcak kalpliliğinin yanında düğünlerimiz, nişanlarımızın, sünnet merasimlerimiz de artmaya başladı. Düğün yapan kardeşlerimizin merasimleri hayırlı mübarek olsun.

Söylemek istediğim, aslında yazımızın da ana temasını teşkil eden meseleye gelmek istiyorum. Düğünlerde dikkatimi çeken bazı hususları paylaşmak istiyorum. Birincisi, düğünlerimiz maalesef ki israfa kaçıyor. Düğünde ikram edilip hepsi yenmeyen yemeğinden tutun da eşya almaya kadar bu liste devam edip gidiyor. Şu kadar altın olsun, bu kadar çeyiz olsun şu olsun bu olsun derken kendimizi israf girdabında buluyoruz. Düğün bir kere olur düşüncesiyle şunu da aldır bunu da aldır demek akıl tutulmasından öteye geçmez. Ha bu arada, her düğün, her merasim bu şekilde oluyor gibi bir iddiam yok. Benim dikkatimi çeken (ki muhtemelen sizin de farkında olduğunuz) bir şeyden bahsediyorum.

Eşlerin, ömür boyu altlarından kalkamayacakları bir borçla dünya evine girmeleri doğru değildir. Zindana atılmaktan farkı yoktur bu durumun. En akıllı kız babası ya da kız annesi; evladım bu insanla sen yaşayacaksın, imkânın ne kadar elveriyorsa o kadarını al, kalan ihtiyaçlarınızı inşallah sonra tamamlarsınız, diyebilen anne babadır. Evin asıl ihtiyacı mutlu bir ailedir. Asıl üzüntümüz, sahip olamadığımız eşyalar değil, kaçırdığımız kılamadığımız namazlar, harfiyen yaşayamadığımız dinimiz olsun.

Dikkatimi çeken başka bir husus ise özellikle kırsal kesimde yapılan düğünlerde çok fazla silah atılması. Çılgınlar gibi silah atılıyor. Sanki Tellioğullarıyla Seferoğulları savaşıyor. Silah sesi bazen müziğin sesini bastırıyor. Silahın kullanılacağı bir yer vardır o da cihattır. Silah düşmana karşı kullanılır. Bir insan silah sıkarken başkasının mal, can ve güvenliği tehlikeye giriyorsa, bu dinimizde kesinlikle haramdır. Açık ve net. Sıkılan her silahın bir israf yönü de vardır. Silahı boş yere sıktığınız zaman israf yapıyorsunuz haram işliyorsunuz demektir.

Başka bir husus ise, düğünde geline ya da damada takılan altın hediyedir, emanet değildir. Takılan altının, takan kimsenin düğününe geri dönmesi için beklemesi doğru bir davranış değildir. Hele ki, senin oğlana ya da senin kıza düğününde altın takmıştım şunu bir getiriver, gibi cümleler sarf etmek hiç doğru değildir. Şöylede bir şey var, sarrafa gittiğimizde altını “hediyelik altın”  diye almıyor muyuz zaten? Geri ödenecek, geri gelecek olsaydı onun ismi hediyelik altın olmaz, “emanet altın” olurdu. Bir beklenti içerisinde değil de gönül ferahlığıyla takalım altınımızı yahut paramızı. Bir şey takmasak bile davete icabet etmek sünnettir. Bunun farkında olalım.