Allah, insanı en güzel şekilde yaratmış, dünya imtihanında hayatını çeşitli bölümlere ayırmıştır. Bu bölümleri, çocukluk, gençlik, orta yaş dönemi sonra ihtiyarlık şeklinde kategorize edebiliriz. Ömrümüzü bir sermaye olarak düşünürsek geri kalan bütün hayatımızı temellendireceğimiz, bilinç ve imar vasfını kazanabileceğimiz gençlik dönemini çok önemli görüyor ve bu yatırımı çok değerli buluyoruz.
Bizi Yaratan, rızkımızı veren Allah, büluğ çağından ölünceye kadar bizden kulluk görevimizi yerine getirmemizi istiyor. Kur’an-ı Kerim’de çeşitli ayetlerde bu husus ifade ediliyor. Bir insan, nasıl bir gençlik hayal ediyorsa bakması gereken ilk kaynak Kur’an-ı Kerim’dir. Kur’an-ı Kerim’deki genç tasavvurlarına bakmamız gerekmektedir. Mesela, çocuklarımızı Ashabı Kehf’i anlatmalıyız. Allah’a inandıkları, dinlerinden dönmedikleri için 309 sene bir mağarada kalmak zorunda kalmışlardır. Allah, Kehf Suresi’nde bu gençleri övüyor, diyor ki: “Biz sana onların haberlerini gerçek olarak anlatıyoruz: Şüphesiz onlar Rablerine inanmış birkaç genç yiğitti. Biz de onların hidayetlerini artırmıştık.” (Kehf Suresi 13. Âyet)
Biz gençlerimizi Allah’ını bilen, ibadetlerini yapan, vatana millete dini mübini İslama hizmet eden neferler olmasını istiyorsak başlangıç noktamız Ashab-ı Kehf olmalıdır. Bunun yanında Kur’an’da Lokman Aleyhisselamın oğluna öğütleri vardır. Karşısına oğlunu alıyor ve diyor ki: “Yavrum! Allah’a ortak koşma! Çünkü ortak koşmak elbette büyük bir zulümdür.” (Lokman Suresi 13. Âyet) Çocuğumuza şirkin ve küfrün ne olduğunu anlatmamız gerekiyor ki çocuğumuz imanın tadını hissetmelidir. Bunu öğretmezsek yarın öbür gün nerde hata yaptığımızı anlayamayız. Lokman Aleyhisselam’ın oğluna verdiği öğütler gibi çocuklarımızı İslam Dini üzerine yetiştirmemiz gerekiyor. Hani sıkça şu ifadeyi kullanıyoruz “Zaman çok kötü.” Aslında biliyor musunuz, zaman aynı. Asrı Saadetteki, sabah şafağında doğan Güneş şimdi de aynı Güneş, gece olduğunda ortaya çıkan Ay, günümüzde de aynı Ay. Hâkeza, mevsimlerde aynı şekilde. Değişim zamanda değil, kişilerde ve düşüncelerde.
Peygamberimize gönül veren sahabenin hayatına baktığımızda, Kur’an’ın yansımalarını görüyoruz. Sahabi, Efendimizin sohbetinde bulunup, İslam’a, Kur’an’a dair duyduklarını doğruca evine gelip eşine, çoluk çocuğuna Peygamberimizden duyduklarını anlatıyor, hem kendisi hem de ailesi bu söylenenleri hayata tatbik ediyordu.
İslam’ın yayılış yıllarını düşünelim. Efendimize gönül vermiş, İslamiyet’in yayılmasında başrol oynamış kişilere bakalım: Hz. Ali: 10 yaşlarındayken İslâm ile şereflendi. Hz. Hatice’den sonra İslam’a girmiş, “ilk Müslüman olan erkek” vasfını kazanmıştır. Hz. Ali Mekke ve Medine devirlerinde her an Peygamber Efendimizin yanında olmuştur. Hicret esnasında Peygamberimizin yatağında uyuyarak müşrikleri oyalamış ve Peygamber Efendimize zaman kazandırmıştır. Allah Resulü’nün bıraktığı emanetleri sahiplerine teslim ettikten sonra Kuba’da Peygamber Efendimize yetişmiştir. Abdullah b. Ömer: Müslüman olduğunda henüz 13 yaşındaydı. Hayber ve Mekke fethi ile Huneyn Gazvesi’nde bulundu. Ebu Hureyreden sonra en çok hadis rivayet eden 7 kişiden ikincisidir. Cabir b. Abdullah: 15 yaşında Peygamberimize biat eden genç sahabilerden bir tanesidir. Babasıyla birlikte Medine’den Mekke’ye gelen ve ikinci Akabe biatında bulunma şerefine eren bir yiğittir. Yetmiş kişilik heyetin en küçük üyesidir. Bunun gibi Abdullah b. Mesud 16, Talha b. Ubeydullah, Abdurrahman b. Avf, Sa’d b. Ebi Vakkas, Esma bint Ebi Bekr 17, Muaz b. Cebel, Musab b. Umeyr 18, Ebu Musa el-Eşari 19, Cafer b. Ebi Talip 22, Osman b. Affan, Ebu Ubeyde, Ebu Hureyre ve Hz. Ömer 25-31 yaşlarında olan, Efendimize tebliğ vazifesinde yardımcı olan genç sahabilerdir.
Bize düşen görev, genç yaşta Müslüman olmuş, İslama hizmet etmiş sahabiler gibi; çocuklarımızı da Efendimizin ahlakıyla ahlaklanmış, genç sahabileri kendisine örnek edinmiş, vatana millete hizmet eden, güzel kişiler yetiştirmektir. Bunu yapabiliyorsak, yapmaya gayret gösterebiliyorsak ne mutlu bize.