Başlangıçlar hep güzeldir.
Doğarken, yaşarken…
Yazarken…
Hayata merhaba bir başlangıçtır. İlk emeklemeyle devam eder kendi kendine hareketi insanın. İlk emekleme heyecanlıdır. İlk adımla başlayan yürüyüş yolculuğunda emekleme artık mazide kalan bir anı olmaya başlar. Tıpkı koşmaya başladığın zaman yürümenin heyecanını yitirmesi gibi.
İlkokul çağı gelir alfabeyi öğrendiğimiz, kelimeleri heceleye heceleye okuduğumuz o zamanlar… Daha hafızamızdaki sıcaklığını korurken bir de bakıveririz ilkokul bitmiş. Yeni dostluklarla yeni çevreyle tanışacağız lise başlar. Ceylanın yavrusunu özlediği gibi koşarız kollarına. Bir zaman sonra bakmışız o da bitmiş. Böylece devam edip gider hayat.
Hiç geçmeyecek gibi düşündüğümüz günler su misali akıp gider. Hiç bitmeyecek sandığımız dertler gün olur gelip geçer. İyisi de, kötüsü de… Yaşamak bile ebedi değilken bunca meseleyi neden dert edinir insan?
Zaman, akar. Zamanı kontrol altında tutmaya çabalamak nafiledir. Makarasından hızla boşalan bir iplikti hayat, der yazar. Kendi haline bırakıp gider. Olacak olan olur en fazla.
Yazmak da bir başlangıçtır. Yazmaya başlamanın sancılı bir süreç olduğu kesin. Tahayyül edilen onca kelime onca cümle bir yazının başlaması için belki de yetersiz kalır. Maharet ister. Tıpkı yaşamak gibi. Yapmacıktan ve içtenliğini yitiren bir anlatıma dönüşmesini istemezsen daha da zorlaşır iş.
Kelimeler sıralanır ardı sıra fakat iş cümle kurmaya geldiğinde başlar tökezlemeler. Her tökezleme kalfalık ve ustalığa bir hazırlıktır aslında. Ne kadar çok sancı çekerse yazar o derece ab-ı hayat bulur yazdıkları.
Sait Faik, yazı yazmak için bana çiçek, kuş hürriyeti değil; içimdeki aşkın, deliliğin, oturmaz düşüncenin hürriyeti lazım, der. Haklıdır da. İçindeki cevheri dışarı çıkarmaktadır mesele. Zordur ama başarınca anlatılmaz bir hazzı vardır.
Şairin söylediği gibi, ‘söz atılmazsa zehirdir, bilirim’ der. Söylemenin, anlatmanın, paylaşmanın ne kadar önemli olduğunu ifade eder. Cevheri dışarı çıkarma noktasında her hafta Çarşamba günleri bu köşede olmaya çalışacağım. Elimizden geldiğince yazmaya, anlatmaya, anlaşılmaya çalışacağız.
İnsanın kendinin farkına varması açısından güzel bir beyit olan aynı zamanda benimde çok beğendiğim Şeyh Galib’in şu mısralarıyla bitirelim yazımızı:
Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dide-i ekvân olan âdemsin sen.*
*(Kendine iyi bak; zira sen yaratılmışların gözbebeği ve âlemin çekirdeği, özü olan insansın.)
Hoşça bakın zâtınıza haftaya görüşmek temennisiyle.