İnsanoğlunun bir takım sıkıntılarla karşılaştığında bunu zamana bağlaması yanlış bir durumdur. Aslında bu yanlışı günlük hayatımızda sıklıkla tekrarlarız. Olayın iç yüzünü yani sebeplerine bakmadan “ne kötü bir çağ”, “ne günlere kaldık”, “zaman iyice kötüleşti” v.b sözlerle kestirme yolu seçeriz. Problemin kaynağının şuan ki zamanın kabul edilmesi büyük bir yanılgıdır. Dünyaya ve zamana işlevinin dışında anlamlar yükleyerek, hayata karşı karamsarlığa düştüğümüz anlar çoktur. Devamlı bir şeyleri şikâyet etme halindedir insanoğlu. İşaret parmağıyla karşısındakini işaret ederken, halbuki diğer üç parmağı kendisine yönelmektedir. Aslında problem kendisindedir, bunun farkına varmaz. Aynı zamanda çok acelecidir. Bir işin hemen olup bitmesini ister. Beklemeye tahammülü yoktur. Bilmez ki çayın bile bekleyip demlenmeden içilmeyeceğini.
Hayatta hatalarla da baş başadır. Küçük yada büyük mutlaka hatası olmuştur. Kendimize sormamız gereken, her insan hatalarını kabul edecek kadar cesur mu? Eş, dost, akraba yani kısacası etrafımıza baktığımızda acaba kaç kişi hatalarını kabul ediyor? O hatalarla birlikte Rabbine dönüp bütün her şeyi geride bırakabilen var mı?
Hatanın yaşı ve zamanı olmaz. Nasıl mı? Düşün ki dünyaya gelmemişsin. Daha anne karnındasın. Hatalı bir hareketle kordon boğazına dolanıyor. Doğmadan, ölümü tadıyorsun.
Biraz uzak tarihe gidelim. Cennette ilk insanlar: Hz. Adem ve Havva. Yasaklı meyvenin yenmemesini Allah (c.c) onlara tembih ederken, şeytanın bir fırsatını bulup onları hataya düşürmesi… Bunun gibi bir sürü örnek…
Âmenna insan hata yapabilir. Fakat burada önemli olan, hatasının farkına varıp “U” dönüşü ile dönebilmek…
En mükemmel varlık olan insanoğlu, yeri geldiğinde aşağıların en aşağısı seviyesine de inebiliyor. Şunu fark edelim artık; bizler eksik, aciz ve muhtacız. Doğarken ağladığımızdan anlaşılmıyor mu eksik olduğumuz?
Hatayı, hayâya çevirebilirsek işte o zaman maçı kazanmışızdır.
Beraberlik yetmez. Bu maçı alacağız başka yolu yok. Hayâ maçını kazananlardan olmak ümidiyle…
Hoş kalın…
19.03.2015
Mehmet PEHLİVAN
Kaynak: İmamlarburada.com