EZAN

İslâm tarihinin sayfaları arasında gözyaşları ile saklanmış şöyle bir ezan hikâyesi vardır: Hz. Peygamber (sav), tebliğ vazifesini tamamladıktan sonra, ardında sevgisini bırakarak vefat etmişti. Ashabı ona doyamamıştı. Bunlardan birisi de Sevgili Nebî’nin, “müezzinlerin efendisi diye ezanını ve müezzinliğini tebrik ettiği Habeşli Bilâl’di. Vefatın ardından üzüntüsünden duramamıştı Bilâl Medine’de. Bastığı, gördüğü her yer onu (sav) hatırlatıyor, dokunduğu her şey elemini, özlemini artırıyordu.

Resûlullah’tan sonra kimse için ezan okumayacağım/okuyamayacağım.” demişti Bilâl. Uzaklaşmak istedi Medine’den. Hiç kıramayacağı Hz. Ebû Bekir’i bile buna ikna etti; Şam’a gitti. Ancak ruhuna işleyen peygamber sevgisini ve aşkını geride bırakmak ne mümkündü! Gönlünden hiç çıkmayan Resûlullah, bir gece rüyasında görünüverdi, “Yâ Bilâl! Bu cefa nedir? Beni ziyaret edeceğin vakit gelmedi mi?” diyordu. Daha fazla dayanamadı Bilâl. Hemen yollara düştü; onun elinin değdiği, ayağının dokunduğu yerleri yine göreyim diyerek döndü Medine’ye. Geldiğinde sabah namazı vakti girmek üzereydi. Doğrudan Ravza’ya, Resûlullah’ın kabr-i şerîfine gitti. Mübarek kabrine yüzünü sürdü, ağladı ve yüreğindeki hasreti gözyaşlarıyla söndürmeye çalıştı. Derken Peygamberimizin torunları Hasan ve Hüseyin çıkageldiler. Bilâl onlara sarıldı, kokladı. Onlar da dedelerinin günlerini hatırladılar; özlemişlerdi Bilâl’in sesinden ezan dinlemeyi. Hatırayı yâd etmek üzere ezan okumasını istediler Bilâl’den. Medineliler de hasretti Bilâl’in sesine. Bu peygamber müezzininin okuduğu ezanın gönüllerindeki ve kulaklarındaki hatırası ve hatırlattıkları bir başkaydı. Kabul etti Bilâl ve Peygamber zamanında olduğu gibi mescidin damına çıkıp, “Allâhü Ekber” dediğinde, Medine dikkat kesildi. “Eşhedü en lâ ilâhe illallah.” dediğinde Medine çalkalandı. “Eşhedü enne Muhammeden Resûlullâh.” deyince Bilâl, sanki Peygamber (sav) dirilmiş diye sokaklara döküldü halk. Bir şehir halkı ağlıyordu; hıçkırıklara boğulan Medineliler, o gün Allah Resulünün vefatından sonra en hüzünlü günlerini yaşamıştı.

Bu olay, ezanın içeriğini, mesajını ve anlamını, yaşanmış bir vakıa olarak bütün tazeliğiyle bize anlatması bakımından önemlidir. Ezan her okunduğunda ve her okunduğu yerde; ilk gün okunduğu gibi, o gün Bilâl’in okuduğu gibi, büyük manalar, coşkular ve hatıralar yaşatır gönülden dinleyenlere ve anlayanlara.

İstiklal Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un, şu dizeleriyle bitirelim yazımızı;

Ne lâhûtî sadâ “Allâhu ekber!” sarsıyor cânı…

Bu bir gülbank-i Hak’tır, çok mudur inletse ekvânı?*

(Ne ilâhî bir ses “Allahu ekber!” sarsıyor canı…

Bu bir Hakk’a yakarıştır, çok mudur inletse dünyaları?)

Print Friendly, PDF & Email